astropetrol!

6.4.10 18:47 dada. cosmo? naut.

herkes kırılmayı beceremiyor
anlamsız bir gece uyanışı gibi.
bir anlık kristal berraklıgında
camdan yapılma olmadıgını farkediyorsun,
-yani, diyorsun
üzülmek o kadar da korkunç bir şey degil.

bej.

3.4.10 04:37 dada. cosmo? naut.

sınırların hatırası olmuyor.
birinin nasıl yaşadıgını degil; ne zaman dogup ne zaman öldügünü yazıyoruz söz gelimi. çocuklarımıza annelerine neden evlenme teklif etmeye karar verdigimizi degil, ona aldıgımız yüzügü anlatıyoruz. o son birayı neden içmiş oldugumuz degil de içmeyecek oluşumuz sabahları önem kazanıyor.
profesörler yıllardır kışın kuşların güneye gidiş sebebini araştırıyor, fakat gerçek cevabın kravat çekmecelerinde yattıgının farkında degiller. çirkin ördek yavruları gibi dışlanmamak için sürüyü takip edip duruyoruz, gri kanatlarımız göçün aynı nazik kıvrımını izliyor.
yaptıgımız şeyin ayaküstülügünden kaçınmak için engeller ve oyunlar uyduruyoruz, pembe kaldırım taşlarına basmayıp mavilerden çapraz gidiyoruz. nereye, nasıl gittigimizin önemi kalmıyor, gazeteler sadece ne zaman vardıgınızı yazıyor çünkü. hayattayken ne kadar fedakârlık yaptıgınızın hiç bir önemi yok; önemli olan ölmek -nasılsa hepimiz asker doguyoruz.
amaçlarımız ve bir şeylerin üstesinden gelme istegimiz bizi makineleştiriyor, insanlar gibi yaşlanınca makineleri de bir kenara fırlatıyoruz. yetmiş-iki bakirenin önünde açtırdıgınız okulların bir kıymeti kalmıyor, ogullarımızın adını "üzülerek belirtmek isteriz ki" ve "kahramanca can vermiştir." arasındaki boşlukla dolduruyorlar; hayır anne, ses tellerindeki gerginlik için suçlayacak biri yok.
mesele şu ki, yazdıgımız şeylerin bile kıymeti yok, onu degerli kılan kaç kişinin okudugu oluyor. ufak çevremizle baş ederken boşuna ugraşıyoruz, rüzgarsız günlerde hindistan'a giden geminin atlantik'teki kürekçileriyiz çünkü.

dogukan/franz '10.

somnus.

11.3.10 17:49 dada. cosmo? naut.

bazı şeyleri anlayamıyorsun;
bordeaux ve marseille
sahillerine vuran tankerler
adını bilmedigin balıkları
balçıkla öldürdügünde,
çok emin olamıyorsun.
-yani
42. kanaldan naklen
yayınlanan körfez savaşı gibi,
yakın, samimi ama dürüst degil.

dogukan/franz '10.

tablet.

23.2.10 20:00 dada. cosmo? naut.

bögürtlen ve elma arasında karar verme vakti geldi.
çok vaktin olmadıgını ikimiz de biliyoruz, alüminyumun üzerine yapılan baskılar senin kişiligini belirleyecek.
mavi mi yoksa kırmızı tema mı? çabuk düşünmen gerekiyor.

dünya saatte 1667 kilometre hızla dönüyor, steroidlerle savsaklanan yunuslar senin çocuklarına şirinlik yapıyor, ürdün'de iki-üç terörist bebek şampuanı ve portakal suyundan bomba yapıyor, fakat bir seçim yapman gerek.

harika, inanılmaz, dogaüstü, muhteşem.

pocahantas'ın kabilesini disney'den tanıdın, karınsa seni nasıl becerecegini cosmopolitan'dan ögrendi. hayatını IKEA ve hayallerinizi esquire sayfaları arasına kurguladın, bankacı baban seni polislerden kurtardıgında da benden büyük degildin.

hiç bir şey yapmadan, tıpkı o yunuslar gibi uyuşmuş geçti hayatın. çocuklarına unutacakları mutluluklar vererek fotograflarda gülümsetmeye çalıştın, üzerine egildiginse kaç piksel sırıttıklarıydı.

gerçekten tanımadıgın insanlara ne kadar sosyal oldugunu göstermek için fotograflarını sayfalara bastın, göbeginden martini içtigin underage kızları düşünmen için sana zaman tanıyacagım.

enfes, tarihi, inanılmaz, fenomenal.

dedigim gibi, çok vaktin olmadıgını ikimiz de biliyoruz, gitmedigin tenis kursuna iki saat kaldı ve metropol trafiginde sarı ışıkta kızıl deniz'i yaracaksın. hayatla ilgili bildigin tek şey, sonunda bittigi. fakat bitmeden neler yapılması gerektigi konusunda hiç bir fikrin yok. iplerin gerçekten senin elinde oldugunu düşündügünü biliyorum, ama seni temin ederim ki bunu düşünmen için zeki olmana gerek yok. bebek bakışlarıyla inceledigin alçı duvarları iyi tanıdıgını biliyorum, buraya senede bir-iki defa her sene geldigini ve; sefil hayatınla ilgili her detayı da. johnny cash'i görüp sam amca ile tanıştıgın zamandan beri geçirdigin her bindörtyüzkırk dakikanın hiç biri etkileyici, harika ya da müthiş degil.

muhteşem, harika, devrimsel.

bir anlıgına kafamı tekrar toparlayıp, boş gözlerine bakıyorum. anlıyormuş gibi yaptıgı her cümlesinden belli oluyor, onu kazıklamak için çok bir şey yapmam gerekmiyor. yeni çiplerle ilgili bir kaç yalan söylüyorum, o da karşılıgında onaylar bir ifade takınıyor, içinden kendi kendini cesaretlendirdigi aşikâr. standa dayanıp, salaklıgından aldıgım bir özgüvenin üzerine "üstelik 3GS modelinin işlemcisi çok daha hızlıdır." diyorum. adam elini cebine götürüp bana yavaşça kredi kartını uzatıyor. kravatımı düzeltip ceosentrik zihnini okşamaya devam ediyorum, yazılan fişlerin sesi duyularını mest ediyor.

bez ayakkabılarının içinde kapılardan çıkmasını seyrederken, altı ay sonra çıkacak olan yeni model için geri gelmesini beklemeye başlıyorum.

dogukan/franz '10.

kendime notlar #1 /aka "dokuz"

29.1.10 19:00 dada. cosmo? naut.

bıçagın altından kaçmaya çalışan sogan aglamaya başladı. sorun bıçakta degildi. aynı gün; fakir bir çocuk teniste duvarı yendi. sorun asla "toplarda" degildi.

başlıkları hayatının merkezine koy, çünkü hayatının kalanını geçirecegin dairenin çizgilerini o başlıklar çizecek. hayatın mukavemeti giderek artıyor. ergen hamileliginin yaşı dokuza kadar düştü, ama kafandaki fetus karnındakinden çok daha hızlı büyüyecek. üç saatten fazla torbada kalmaması gereken ölü bir porsuk gibi içini dolduracaklar. volkswagen'in sponsorlugunda bugünlere gelebilen hippileri takip edemeyeceksin; çünkü bugün seviştiklerinle yarın savaşıyor olacaksın. çiçek çocukları troleybüsler yapmak için kesecekler ve nükleer reaktörlerin varlıgını yazları ailenle şehir dışına çıkarken göreceksin.

hızlı davranman gerekiyor; çünkü polis olmak isteyen bir başka çocuk her an koluna girebilir. oysa belki onlar kadar bile olamayacaksın; cinayet, tecavüz ve evi yıkılan çiftçi amcayı hep cam bir panelin arkasından göreceksin. yuri gagarin 1961'de tanrı'yı göremedi, ama senin sıgınacak başka bir kimsen yok. o yüzden bir din uydurman faydalı olabilir. çarpık hayatın ve cebrailin dölünün bir piçi olarak yaşamak iki bin sene önce sabah bedava çay kazandırıyordu; aynı numara bugün de elbet işe yarayabilir.

hayatında bir şeyi çok net okuman gerekiyor; insanlar ölü kedilere duydukları şefkati yaşayanlarına duymuyorlar. bu yüzden en kısa zamanda ölmeye bak. yalnız oldugunu hissediyorsan otobanları incelemeni öneririm. talih kuşu asfaltta her gün senin gibi binlercesini vuruyor çünkü.

ve tüm bunlar olurken
lütfen kafanı dogur.
çünkü bunların olup bittigi her saniye, arkadaşım;
sen biraz daha ölüyorsun.


dogukan/franz '10.