tablet.

23.2.10 20:00 dada. cosmo? naut.

bögürtlen ve elma arasında karar verme vakti geldi.
çok vaktin olmadıgını ikimiz de biliyoruz, alüminyumun üzerine yapılan baskılar senin kişiligini belirleyecek.
mavi mi yoksa kırmızı tema mı? çabuk düşünmen gerekiyor.

dünya saatte 1667 kilometre hızla dönüyor, steroidlerle savsaklanan yunuslar senin çocuklarına şirinlik yapıyor, ürdün'de iki-üç terörist bebek şampuanı ve portakal suyundan bomba yapıyor, fakat bir seçim yapman gerek.

harika, inanılmaz, dogaüstü, muhteşem.

pocahantas'ın kabilesini disney'den tanıdın, karınsa seni nasıl becerecegini cosmopolitan'dan ögrendi. hayatını IKEA ve hayallerinizi esquire sayfaları arasına kurguladın, bankacı baban seni polislerden kurtardıgında da benden büyük degildin.

hiç bir şey yapmadan, tıpkı o yunuslar gibi uyuşmuş geçti hayatın. çocuklarına unutacakları mutluluklar vererek fotograflarda gülümsetmeye çalıştın, üzerine egildiginse kaç piksel sırıttıklarıydı.

gerçekten tanımadıgın insanlara ne kadar sosyal oldugunu göstermek için fotograflarını sayfalara bastın, göbeginden martini içtigin underage kızları düşünmen için sana zaman tanıyacagım.

enfes, tarihi, inanılmaz, fenomenal.

dedigim gibi, çok vaktin olmadıgını ikimiz de biliyoruz, gitmedigin tenis kursuna iki saat kaldı ve metropol trafiginde sarı ışıkta kızıl deniz'i yaracaksın. hayatla ilgili bildigin tek şey, sonunda bittigi. fakat bitmeden neler yapılması gerektigi konusunda hiç bir fikrin yok. iplerin gerçekten senin elinde oldugunu düşündügünü biliyorum, ama seni temin ederim ki bunu düşünmen için zeki olmana gerek yok. bebek bakışlarıyla inceledigin alçı duvarları iyi tanıdıgını biliyorum, buraya senede bir-iki defa her sene geldigini ve; sefil hayatınla ilgili her detayı da. johnny cash'i görüp sam amca ile tanıştıgın zamandan beri geçirdigin her bindörtyüzkırk dakikanın hiç biri etkileyici, harika ya da müthiş degil.

muhteşem, harika, devrimsel.

bir anlıgına kafamı tekrar toparlayıp, boş gözlerine bakıyorum. anlıyormuş gibi yaptıgı her cümlesinden belli oluyor, onu kazıklamak için çok bir şey yapmam gerekmiyor. yeni çiplerle ilgili bir kaç yalan söylüyorum, o da karşılıgında onaylar bir ifade takınıyor, içinden kendi kendini cesaretlendirdigi aşikâr. standa dayanıp, salaklıgından aldıgım bir özgüvenin üzerine "üstelik 3GS modelinin işlemcisi çok daha hızlıdır." diyorum. adam elini cebine götürüp bana yavaşça kredi kartını uzatıyor. kravatımı düzeltip ceosentrik zihnini okşamaya devam ediyorum, yazılan fişlerin sesi duyularını mest ediyor.

bez ayakkabılarının içinde kapılardan çıkmasını seyrederken, altı ay sonra çıkacak olan yeni model için geri gelmesini beklemeye başlıyorum.

dogukan/franz '10.

0 yorum:

Yorum Gönder